22 Mayıs 2010 Cumartesi

içimde müthiş bir yazma, yazdıklarımı yayma, karşılığında tepkiler alma isteği olsa da bunu nasıl başaracağımı bilmediğimden elim kolum bağlı oturuyorum. başkalarının yazdıklarını okuyup delleniyorum, imreniyorum ve daha niceleri...
bi şeyler zırvalayabilmek için bu blogu açtım ama yine yüksek fren sistemim sayesinde kendime elimde olmadan engel oluyorum. içimde benim isteğim dışında sürekli beni kontrol eden bir organizma var, haah işte ondan nefret ediyorum...

yazmak istiyorum ben, sadece yazmak!..

20 Mayıs 2010 Perşembe

Beklemek

Bazı düşünceler sahibini bile şaşırtacak derecede hızlı değişir. Ancak bazıları vardır ki zaman kavramından bağımsız ve değişmezdir.

Bundan on yıl önce henüz 14 yaşında tazecik bir ergen iken bir an önce büyümeyi bekliyordum. Sabırla bekledim ama bununla yetinmeden en çok hayal kurudum. Tam da şimdi hayalini kurduğum yaştayım ve keşke o kadar çok hayal kurmasaydım diyorum.
Altı yıl önce de 14 yaşında kurduğum hayalin en önemlisini gerçekleştirmeyi bekliyordum. Bu sefer sabırdan ve hayal kurmaktan daha fazlası gerekti, çalışmak! Bulunduğum koşullar içinde çok ama kapasiteme göre az çalıştım. Hayalim gerçek oldu üniverisiteyi kazandım. Şimdi yüksek lisans bile yapıyorum ama keşke daha az hayal kurup, daha çok çalışsaydım diyorum.
Şu sıralar da hayal ettiğim işe kavuşmayı bekliyorum, uzun süredir bekliyorum, sabrediyorum, belki daha çok bekleyeceğimi kestirebiliyorum. Ama bazen keşke azcık daha şanslı olabilseydim de diyorum.
Dönüp arkama baktığımda ise değişen pek çok şey görüyorum. Bulunduğum koşullara göre mecburen değişen hayallerim, düşüncelerim, beklentilerim... ama hiç değişmeyen şeyler de var. Bundan tam bir yıl önce sözlüğe de yazdığım gibi değişmeyen tek şey sabır ve;

Beklemek ölçülebilen bi şey olsaydı eğer birimi kesinlikle sabır olurdu.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Rivayet edilen zaman

Kalemi elime alıp ilk kez anlamlı bir şeyler karaladığımda henüz okula gitmiyordum. Altı yaşındaydım ve okumanın, yazmanın ne kadar güzel olduğundan; hayata anlam kattığından habersizdim. Beyaz kağıdın üstünde dans eden kalemin bıraktığı izlere hayrandım ve ablamın resimli kitaplarını okuyabileceğim günleri dört gözle bekliyordum.

Okula gitmeyi bekleyecek zamanımın olmadığını farkettiğimde çalışmalarım çoktan başlamıştı. Annemin uygun bir anını kollayıp eski defterimi ve ucu kütleşmiş kurşun kalemimi kapıp yanına koşuyordum. Bana adımı yazıp veriyor ben de aynısını yazmaya çalışıyordum. Saçıma taktığım tacı eğip bükerek sayılara benzetiyordum ve kendimce eğleniyordum. Bu uğurda çok taç kırmışım, babam söyledi. :) Zamanla işler ilerledi tabi. Öğrendiğim sayılar bana matematiğin kapısını yavaşça aralarken ablamın işlerini karıştırmıştı. Halı altlarına, dolap köşelerine sakladığı yazılı kağıtlarını bulup çıkarıyor, anneme yetiştiriyormuşum. "anneeeaaa ablam yazılıdan yuvarlak almış, bunun adı sıfır di mi?" (bkz: -mışlı geçmiş zaman)

Sayılarla, harflerle yaşadığım serüven hiç bitme(sin)di, şimdi bile burnumun direğini sızlatan yeni açılmış kurşun kalem kokusu beni hiç terk etmesin. Sayılar, harfler, kelimeler, cümleler hep yanımda, gözümün önünde, başımın üstünde olsun! Olacak!..