19 Mayıs 2010 Çarşamba

Rivayet edilen zaman

Kalemi elime alıp ilk kez anlamlı bir şeyler karaladığımda henüz okula gitmiyordum. Altı yaşındaydım ve okumanın, yazmanın ne kadar güzel olduğundan; hayata anlam kattığından habersizdim. Beyaz kağıdın üstünde dans eden kalemin bıraktığı izlere hayrandım ve ablamın resimli kitaplarını okuyabileceğim günleri dört gözle bekliyordum.

Okula gitmeyi bekleyecek zamanımın olmadığını farkettiğimde çalışmalarım çoktan başlamıştı. Annemin uygun bir anını kollayıp eski defterimi ve ucu kütleşmiş kurşun kalemimi kapıp yanına koşuyordum. Bana adımı yazıp veriyor ben de aynısını yazmaya çalışıyordum. Saçıma taktığım tacı eğip bükerek sayılara benzetiyordum ve kendimce eğleniyordum. Bu uğurda çok taç kırmışım, babam söyledi. :) Zamanla işler ilerledi tabi. Öğrendiğim sayılar bana matematiğin kapısını yavaşça aralarken ablamın işlerini karıştırmıştı. Halı altlarına, dolap köşelerine sakladığı yazılı kağıtlarını bulup çıkarıyor, anneme yetiştiriyormuşum. "anneeeaaa ablam yazılıdan yuvarlak almış, bunun adı sıfır di mi?" (bkz: -mışlı geçmiş zaman)

Sayılarla, harflerle yaşadığım serüven hiç bitme(sin)di, şimdi bile burnumun direğini sızlatan yeni açılmış kurşun kalem kokusu beni hiç terk etmesin. Sayılar, harfler, kelimeler, cümleler hep yanımda, gözümün önünde, başımın üstünde olsun! Olacak!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder